Dünyayı iki asırdır yönetenler, bu gün geldiğimiz zaman diliminde eski hallerinin üzerine daha fazlasını koyarak cesurca üzerimize gelme derdindeler. Var olan ilahi sistemin, ilahi nizamın sürekliliğine kafa kaldırarak kendi sistemlerini, kendi nizamlarını oluşturarak, yeni bir nesille yeni bir dünya kurmak istiyorlar.
Laboratuvar ortamında geliştirdikleri, ne olduğu meçhul bir neslin aklına hükmederken kuracakları sistem ve nizamdan insanı ve insanı yaratanı dışarıda tutma uğruna gecelerini gündüzlerine katarak bilim insanlarını/gelişmiş toplumları en gelişmiş teknolojileri kullandırarak gayeleri doğrultusunda çalıştırırken, gelişmemiş toplumları köle ruhlu anlayışıyla kendilerine hizmet etmeye zorluyorlar.
Kabilin şeytana tapan, ateş medeniyetinin bu gün ki torunları amaçlarına ulaşabilmek için dünyayı ateşe vermekten, yedi milyar insanın beş buçuk milyarını bir çırpıda öldürmekten geri durmazlar. Aklı şeytanlaşmış, gözü kara, insanlığını yitirmiş bu insan bozuntuları görülmemiş gâvurluklarına hem yer altında, hem yer üstünde devam ediyorlar.
Karşılarına çıkabilecek en küçük bir engele bile tahammül etmeden yakıp, yıkıp, kırıp geçiyorlar. Silahı, ilacı, petrolü, parayı kendi idealleri uğrunda fütursuzca kullanıyorlar. Hak ve batıl, Habil ve Kabil, ateş medeniyeti ve toprak medeniyeti mensupları kıyasıya mücadele ve de imtihan veriyorlar.
Yaşanan gelişmelere baktığımız zaman; insanın hayatında, insanlığı kucaklayıp kuşatan din yaşanmamalı, yaşatmamalı, en kısa zaman içinde insan ve toplum hayatından çıkarılmalı.
Bunun için aileyi ayrıştırılmalı, cami cemaatsiz kalmalı, din peygamber siz olmalı. Yeni bir hayat, yeni bir yaşam anlayışı olmalı.
Bu gün dünyada ki kiliselerin içyapılarına, insanlara bakışına bakalım. Yıllar önce Papaz Luther’in dediklerinin tamamı aynen uygulanıyor ve de yaşatılıyor. Bu günün kiliselerin insanlara dönük görevi neyse yarının camilerinin de görevi aynı olacak. İstenilen de, dayatılan da budur.
Din sosyal, toplumsal bir olgudur. Bireysel, başıboş, avare değil, cemiyeti, cemaati vardır. Raflara, çekmecelere, evlere, camilere hapsedilemez. Din peygamberiyle canlıdır, peygamberiyle dinamiktir. Öldürülmek istense de ölü değil, hep canlı ve diridir. Ölülerin değil, yaşayanların yaşadığı ve yaşayanların yaşattığıdır.
Ümmetin çocukları; “gargat” ağacı altlarında büyüyen “çan” çocukları değil, çınar ağaçları altlarında koşan “ezan” çocukları olmalıdır.
Bu gün dibe vurulmuş olsalar bile bilinmelidir ki, sıfırdan tırnaklarıyla tırmanarak, hak medeniyeti yoluna çıkacak olan bu çocukları hiçbir güç durduramayacak ve de yolundan çeviremeyecektir.
Ümmetin çocuklarının cihadı da, halayı da, türküsü de farklı olacaktır. Folklorundaki halay ruhtaki özü, müziğindeki türkü fıtrattaki sözü yormayacaktır.
Medeniyetimizin ana yasası Kur’an, yetmiş beş yerde akla atıfta bulunuyorsa, ümmetin çocukları elbet aklını kiraya vermeyecektir.
Ümmetin coğrafyasında ümmetin çocukları; tüten değil, alev-alev tutuşup, ısı ve ışık saçarak, tüm çirkefliklere isyan ahlakını kuşanarak, davası ve idealleri uğruna, kendi yazdığı tarih ile iman gücünü amel gücüyle birleştirerek yeni bir dünya kuracaktır.
Ümmetin her bir çocuğu koca bir dünyadır, bilinmeyen onurlu birer kahramandır. Günü geldiğinde bu kahramanlar; davası uğruna en kolay harcayacağı şeyin cananı gördüğü canı olacaktır elbet.
İmanı büyük yiğit ümmetin, yiğit çocuklarına selam olsun, dua olsun...
Tevfik BALA
Comments